Günümüzde insanlığın bir numaralı tehdit unsuru hâline gelen, terör devleti İsrail’in, Filistin’de görülmemiş bir cüretkârlıkla sürdürdüğü kıyım, her kesimden insanın vicdanını derinden yaralıyor.
Ancak, uzun yıllardır ezilen Filistin halkının yanında ilk kez fiilen yer alanlar “bazılarının sandığı gibi” Siyasal İslamcılar değil 68 kuşağının Devrimci Solcularıdır.
Çoğunluğu Dev-Genç’li ve TİP’li 68 kuşağının Devrimci Solcuları; uzun yıllar Filistin davası üzerinden oy devşiren ve stratejik ortakları (!) küstürmemek için “tavşana kaç tazıya tut” politikası izleyen sağcı politikacıların aksine mazlum Filistin halkının ülkemizdeki ilk yoldaşları oldular.
Türk solunun 68’li Devrimcileri için Filistin, emperyalizme karşı çıkılan bir özgürlük ve kardeşlik coğrafyasıydı. Bu yüzden yüzlercesi Filistin’e destek için yola koyuldular.
DENİZLER FİLİSTİN’DE!....
19 Kasım 1968 tarihli Türk Solu dergisinin 13. sayısında Deniz Gezmiş‘in şu satırları vardı:
“Azgelişmiş dünya halkları emperyalizme karşı bir savaş verirken gençlik bunun dışında kalamaz. Biz daima ezilenlerden yana çıkmak zorundayız. Eğer bizim kavgamız antiemperyalist kavganın paralelinde yürümezse, tüm sözlerimiz havada kalır.”
Deniz,1969 Haziran ayının son günlerinde Cihan Alptekin ve Yusuf Küpeli‘nin de aralarında olduğu yoldaşlarıyla Filistin‘e gitmek için yola çıktı.
Deniz’in idam sehpasına birlikte gittiği yoldaşları Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan da Filistin’e destek için kamplara katılan devrimcilerdendi.
1968-73 döneminde Filistin’e gidebilmenin her genç devrimcinin hayalini süslediğini ve bu durumun bir ayrıcalık olarak benimsendiğini çok yakından biliyorum. Bu süreçte 3 binden fazla devrimcinin destek amacıyla Filistin’e gittiğini ve bazılarının İsrail saldırılarında öldüğünü de biliyoruz. Türk solunun öncülü 68 kuşağının devrimcileri, Filistin halkının haklı davasına çok büyük emekler vermişti. Çok sayıda devrimci solcu, Filistin halkının yanında can verirken bazı siyasetçiler bu gençlere “terörist” diyordu…
YEŞİL KUŞAK PROJESİ
ABD,1970’lerde Afganistan ve Orta Doğu’da “Yeşil Kuşak Projesi” ile uygulamaya koyduğu “çevreleme” politikası ile bölgedeki “dinci” örgütleri kurmaya ve desteklemeye başladı. 1979’da İran İslam Devrimi’nin yaşanmasından,1991 yılında SSCB’nin dağılmasından tüm Orta Doğu etkilendi. Bu durum Filistin davası için mücadele eden sol örgütleri güçsüzleştirdi ve direniş daha çok dini yapılanmaların inisiyatifine geçmeye başladı. Sorun Yahudi-Müslüman çatışmasına dönüştürüldü. Zaten ABD emperyalizminin ve onun maşası İsrail’in de istediği bu politikaydı. Siyasal İslamcı örgütlerin kendi aralarındaki çelişkileri ve “destek kaynaklarının” farklılıkları giderek Filistin direnişini böldü, güçsüzleştirdi.
Bu süreçte 12 Mart 1971 Muhtırası ve 12 Eylül 1980 faşist darbesi ile ezilmeye çalışılan Türk solu, sistemli planlı derin oyunlarla fraksiyonlara bölünerek güçsüzleştirildi ve Filistin davasından uzaklaştırıldı.
VE BÜLENT ECEVİT!...
Filistin konusunda hükümet düzeyinde ilk duyarlılığı Bülent Ecevit göstermiş ve Türkiye’nin bölgedeki rolünün artması için çok uğraşmıştır. Bu gerçeği sağ kesimden çoğu kimse bilmezden görmezden gelir.
1970’lerde sağ hükümetler FKÖ’nün ( Filistin Kurtuluş Örgütü) Türkiye’de temsilcilik açma girişimini gerçekleştiremediler. FKÖ’nün Türkiye temsilciliğini açabilmesi 1979’da Ecevit’in Başbakanlığı ve Gündüz Ökçün’ün (Eskişehirli) Dışişleri Bakanlığı döneminde gerçekleşebildi.
2002 yılının Ocak ayında Başbakan Bülent Ecevit,ABD Başkanı Bush’la görüşmesinde Türkiye’nin Irak operasyonuna sıcak bakmadığını bildirmişti. Üç ay sonra ABD destekli İsrail, Filistin Mülteci kampına saldırdı. Çoğu kadın ve çocuk yüzlerce kişi öldürüldü. Batı'nın suskun kaldığı, çoğu Arap ülkesinin alttan aldığı bu dönemde Başbakan Bülent Ecevit, büyük bir cesaretle ortaya çıkıp, İsrail'in "soykırım" yaptığını söyledi.
ABD'ye kafa tutması ve İsrail'i soykırımla suçlamasından birkaç ay sonra Ecevit hastalandı. Partisi içeriden bölündü. Başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli (her nedense ) 7 Temmuz 2002'de aldığı kararla 3 Kasım 2002'de erken seçim yapılmasını istedi.
Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümeti devrilince, Amerika Irak'a girdi. İsrail’in saldırganlığı daha da arttı.
Türkiye, 3 Kasım 2002’de yapılan erken seçim sonrasında “Milli Görüş” gömleğini çıkardıklarını söyleyenlerin kurduğu AKP iktidarı ile tanıştı ve bu tanışıklık (!) bugüne kadar sürdü...
VE ÖZGÜR ÖZEL!...
Türk solu Filistin sorununu, emperyalizme karşı mücadele ve bir insanlık meselesi olarak görüyor, sadece din ve inanç meselesi olarak ele almıyor; ezilen, topraklarından sürülen bir halkın haklı özgürlük mücadelesine destek olarak benimsiyordu. Bu yaklaşım, son yıllarda Filistin davasında tüm inisiyatifin siyasal İslamcılara kaptırıldığı gibi bir algıya neden oluyordu. Bu yanlış algı CHP’nin, İsrail'in Gazze'deki saldırılarını protesto etmek için Eyüp Sultan Meydanı'nda düzenlenen "Filistin'e Destek" mitinginde Genel Başkan Özgür Özel’in “Filistin Türkiye’nin meselesidir” diyerek herkesi kucaklayan tavrı ile doğru çizgisine yeniden kavuştu.
Bu yaklaşım aynı zamanda CHP’nin merkez sağdan oy alabilmesi için; “hiçbir işe yaramayan, kerameti kendinden menkul” sağcıları CHP listelerinden aday gösterip TBMM’ye göndermesi yerine; halka CHP’nin yanlış bilinen doğrularını anlatması bakımından çok daha doğru bir politikadır….