Türkiye’de hem genel hem de yerel seçimlerde sıklıkla tartışılan bir konu var: hangi parti kiminle seçime giriyor? Kim kimin adayını destekliyor? Dengeler nasıl sağlanıyor?

Bu sorular, ülkenin içinde bulunduğu seçim sistemi nedeniyle “en güçlü adayların desteklenmesi gerektiği” düşüncesinden kaynaklanıyor.

Peki ya demokrasi ne olacak? Diğer taraftan bu düşüncelerden, Meral Akşener’in ifadesiyle “halk iradesinin ipotek altında görüldüğüne” dair çıkarımda bulunmak da mümkün…

Demokrasinin getirdiği seçme ve seçilme hakkını kullanmak, ülkenin seçim sistemine bağlı olarak bir “suç unsuru” teşkil edebilir. Örneğin genel veya yerel bir seçimde çeşitli bölgelerden aday gösteren bir parti, “oyları bölmekle” ve “mevcut iktidar partisinin seçimleri yeniden kazanmasını sağlamakla” suçlanır.

2023 yılında yapılan genel seçimlerde TİP’in adaylarına karşı yapılan antipropaganda da bu durum açık bir şekilde görüldü. Diğer bir örnek de Cumhurbaşkanı adayı olmasına karşı ağır bir şekilde eleştirilen Muharrem İnce’ydi.

2024 yılının Mart ayında yapılacak yerel seçimlerde ise TKP’nin Fatih Maçoğlu’nu Kadıköy’de belediye başkan adayı olarak gösterilmesi gibi örnekler tartışılıyor. Son günlerde Hatay’da TİP’in adayı Gökhan Zan’a ait olduğu ileri sürülen ses kayıtları neticesinde yaşananlar da demokrasimizin geçirdiği başarısız deneyimler açısından bir başka örnek.

Dikkat çeken bir başka husus da seçim süreçlerinde oyları bölmekle suçlananların genelde sol partiler olması. Rahmetli Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün Programı’ndaki meşhur bir tartışmada “sol neden fraksiyonlara ayrıldı” sorusu güncelliğini koruyor. Ancak tersten bakıldığında sağda da birlik sağlanmış gibi gözükmüyor. Yeniden Refah Partisi’nin İstanbul başta olmak üzere aday göstermesi sonrasında Cumhur İttifakı içinde kendisini gösteren gerilim bunu açık bir biçimde gösteriyor.

Eskişehir’deki duruma bakıldığında da bu tablo göze çarpıyor. Alpu’da BBP ile MHP adayı arasında başlayan gerilim, YRP’nin Nebi Hatioğlu karşısında emekli vali Kadir Çalışıcı’yı aday göstermesi, Cumhur İttifakı’ndaki çatırdamayı gösteren gelişmeler arasında yer alıyor.

Diğer taraftan 2023 yılındaki genel seçimlerde Millet İttifakı içerisinde yer alan İYİ Parti, DEVA Partisi ve Saadet Partisi’nin, ikinci tur seçimlerinde ittifakla ortaklaşan Zafer Partisi’nin büyükşehir belediye başkanlığına kendi adaylarıyla girmesi, sağda birliğin sağlanamadığına işaret eden diğer etmenler. Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor: ne oldu da sağ fraksiyonlara bölündü ve neden birlik sağlanamıyor?

AKP’nin Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hatipoğlu, henüz İYİ Parti Milletvekiliyken “biz sağcıyız ve sağcılarla birlikte olmalıyız” diyordu. Ancak anlaşılıyor ki sağda birlik kurmak pek de mümkün değil.

Sağda birliğin neden sağlanamadığı sorusunu cevaplamak için öncelikle ülkenin demokrasi serüveninde sağın yerini ve işlevini anlamak gerekiyor. Bunu yaparken de içinde bulunduğumuz toplum yapısını detaylı bir şekilde analiz etmek icap ediyor. Bu soruya yanıt arama yolundaki başucu kaynaklar ise Zübük başta olmak üzere Aziz Nesin’in eserleri

Özetle naçizane bir cevap vermek gerekirse de sağın ideolojik kökenlerinden hareketle yeni ve geleneksel sağ olarak ayrıca üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum. Zira geleneksel sağ, milliyetçi ve muhafazakâr motiflere sıkı sıkıya bağlı iken; yeni sağ, neoliberal ekonomi politikalarını ayakta tutabilmek için her türlü enstrümanı kullanabilme potansiyeline sahip. Örneğin yeri geldiği zaman İslami referanslarla faizin haram olduğu söylenirken, küresel ekonominin gerektirdiği durumlarda açılımlarda bulunmak da mümkün oluyor.

İdeolojik temellerin yanı sıra sağda birliğin sağlanamamasına yol açan diğer bir nokta da gözü açık siyasetçiler… Koltuk ve otorite merakıyla popülist söylemlerde bulunan sağ siyasetçiler, kendileriyle aynı cephede yer alan diğer siyasi aktörlerin önünü kapatabiliyor.

            Son olarak söylenmesi gerekir ki seçme ve seçilme hakkı Anayasa tarafından sağlanan demokratik haklardır. Yurttaşların bu hakkı kullanması ise çoğulculuk ilkesiyle birlikte mümkündür. Fiili olarak çoğulcu demokrasi anlayışının önündeki en büyük engel ise ülkenin seçim sistemidir.