Geldik mi yine eylül ayına?

Eylül denince insanın aklına 12 Eylül geliyor ilk anda.

Ne travma ama!

Eklendi mi sana 12 Eylüle bir de 15 Temmuz!

Ne şans ama.

Değil mi?

Travmalarla dolu bir hayat.

Bizimki hadi neyse, hayatımızdan ne kaldı ki geriye.

Elbette kimse bilemez geriyekimin hayatından ne kaldığını.

Orası öyle de çocuklar bunu yaşamasa iyiydi.

Şimdi ne olacak, onları nasıl bir gelecek bekliyor?

Hiç belli değil.

***

Eylül ayı, içinde bulunulan yılın bir dönüm noktası gibidir.

Yavaş yavaş havalar serinler.

Yaz sıcakları geride kalır.

Şap şap tokatlayarak yüzdüğümüz denizin mevsimi de geride kalır.

***

Ne ülkeyiz ama!

Çoğumuz doğru dürüst yüzme bilmiyoruz.

Bir enstrüman çalamıyoruz.

Bir sporla uğraşmıyoruz.

Bir sanat dalıyla ilgilenmiyoruz.

Hatta sevdiğimiz bir sanat dalı dahi yok çoğumuzun.

'Haydi eller havaya' şarkılarını müzik sanatından saymazsak elbette…

Ve çoğumuz doğru dürüst bir yabancı dil bilmiyoruz.

Buna üniversite mezunları da dahil.

Buna önemli makamlarda mevkilerde bulunan bürokratlar da dahil.

Buna siyasiler de dahil.

Acaba siyasilerin kaçı bir yabancı dil biliyor?

Bunu hiç kurcalamayalım.

Üzerine alınanlar da olabilir, öküz altında buzağı arayanlar da.

Öküz altında buzağı arayıp benim bu özeleştirimi başka taraflara çekenler de olabilir.

Bizde böyledir bu işler.

Yenişehirli Avni'nin,

'Cehlimi bilmeyecek mertebe cahil değilim

Bilirim rütbe-i noksanımı kamil değilim' mısralarına rağmen asla kabul etmeyiz eksiklerimizi.

Eksiklerimizi kabul etmek yerine, eksiklerimizin dile getirilmesini hakaret sayarız.

***

Tabi kimin umrunda Yenişehirli Avni?

Kimin umrunda Yenişehirli Avni'nin ne söyleyip ne söylemediği?

Bizim ne yazıp ne yazmadığımız da kimsenin umrunda değil işin gerçeği.

Ama yine de yazıyoruz işte.

***

Her şeye rağmen, yabancı dil bilip bilmediğimizi soran olursa…

Bazen formlarda karşımıza çıkar, okulda yıllarca gördüğümüz yabancı dil derslerine dayanarak 'biliyor' kutucuğunu işaretlemekten çekinmeyiz.

Oysa okul hayatımız boyunca öğrenebildiğimiz ancak üç beş kelimedir.

Bir de 'ay lovyu'dur.

Bu da yalandır.

Kendimizden başka sevdiğimiz kimse yoktur.

Olsaydı…

Kadınlarımızı sırtlarından bıçaklamazdık.

***

Hiç mi iyi şeyler yazamaz insan yazının başına oturunca.

Aklımda bile değildi kadın cinayetleri de darbeler de.

***

Ben eylülle başlayan sonbahardan söz edecektim.

Mesela ağaçların sonbaharda neden yapraklarını döktüğünden.

Hiç düşündünüz mü bunu?

Ben düşündüm.

Ben kimsenin düşünmediklerini düşünürüm.

Mesela, kadınların diz kapaklarının bir karış üzerinin erkekleri neden bu kadar heyecanlandırdığını düşünürüm.

Şaka yapıyorum.

Buna ben değil de Çetin Altan iyi kafa yorardı.

***

Ağaçlar sonbaharda yapraklarını, önlerindeki kurak mevsimlerde gövdelerindeki suyu yapraklarıyla paylaşmak istemedikleri için döker.

Bu denli bencildir ağaçlar dahi.