“Yazılarını okuyorum,” dedi.
Sonra,
“Yazılarında yaptığın şu alıntıların kaynağını neden yazmıyorsun?” dedi.
Yanıma sokulup sır verir gibi gizemli bir sesle;
“Tırnak içine de alsan, seninki alıntı değil çalıntı!” diye fısıldadı.
Ne diyeceğimi şaşırdım.
Okurun çok bileni de hiç iyi olmuyor!”
***
Hadi bakalım!
Alıntı mı çalıntı mı?

Çık işin içinden çıkabilirsen.
İçimize bir kurt düştü.
***
Geçtiğimiz yıllarda iki kadın yazar da bu yüzden birbirine girmişti.

Şimdi burada isim vermeyelim.

Bunlardan biri az ünlü, diğeri çok ünlü bir yazar.
Az ünlü yazar, çok ünlü yazarı mahkemeye vermişti,

“O çok ünlü yazar, o çok satan romanını benim az satan romanımdan çaldı,” diye.
Mahkeme, az ünlü yazarı haklı bulmuştu.
Böylece ünlü yazarın çok satan ünlü romanının çalıntı olduğu mahkeme kararıyla kesinleşmişti.
Bunun üzerine yazarlar da ikiye bölünmüştü.
Bir tarafta çok ünlü yazarlar, diğer tarafta az ünlü yazarlar.
Az ünlü yazarlar çalıntı diyordu, çok ünlü yazarlar değil diyordu.
Çoğunun iki yazarı da okumadığı kesindi.
Ondan yana, bundan yana olma telaşıydı hepsi.
***
Bana gelince...
Alıntı mı çalıntı mı yazılarımda kullandığım bazı şeyler?
İkisi de değil!
Olur mu ikisi de değil, demeyin, olur!
Kesin doğru diye bir şey yoktur zaten.
İki kere iki de dört etmez her zaman.
İki kere ikinin üç ettiği de olur beş ettiği de.
İki kere ikinin her zaman dört etmediğini matematikçiler bilmez ama.
Aziz Nesin’in matematikçi oğlu Ali Nesin kırk yıl önce neden cezaevine konmuştu?
Bunu da bilmez matematikçiler.
Daha neler neler var benim bildiğim, insanların bilmediği.
Mesela deniz yırtılır kimi zaman, kim diker?
Bilmiyorsunuz değil mi?
Ben biliyorum yırtılan denizi kimin diktiğini.
Ama bunu size söyleyemem.
Şunu da biliyorum ki benim bu amansız savunmam saçma bulunacak tarafınızdan.
Çetin Altan da avukatlık yaptığı ilk ve son duruşmada müvekkilini filmlerdeki gibi savunmaya kalkınca hakim duruşma salonundan kovmuştu, Çetin Altan’ı;
“Ne saçmalıyorsun sen!” diye.
Benim bu konudaki son sözüm şudur:
“Esrârını Mesnevi’den aldım
Çaldımsa da mîrî malı çaldım”
Aldığımız da çaldığımız da bir şey yok aslında.
Yazdığımız da ne ki şunun şurasında.
Eh işte.
Tıpkı benim gibi, yazdıklarım da yok olup gidecek.

Ben nasıl ki hiç yaşamamış gibi…

Bu dünyaya hiç gelmemiş gibi olacaksam…

Yazdığım yazılar da hiç yazılmamış gibi olacak.

Bu kesin.
E o zaman, ne önemi var neyi asıl yazdığımın?
Aldım mı, çaldım mı, bir yerde mi okudum, kendim mi uydurdum?
Okumanın da, yazı yazmanın da...
Hepsinin canı cehenneme.
Hangisinden bir şey gördük bu dünyada?