TÜİK eylül ayında enflasyon rakamlarını yüzde 83,45; ENAG da yüzde 186,27 olarak açıkladı. Bu oranlara bakınca artık kurumların, rakamların bile siyasallaştığını görüyoruz. Enflasyonu yüzde 83 oranında hisseden de vardır elbet ama asgari ücretliler, emekliler, çocuklarını güç bela okutmaya çalışanlar, üniversite öğrencileri enflasyonu yüzde 186'nın bile ötesinde hissediyordur.
Her şeyin bu kadar zorlaştığı bir dönemde kendim için bir şey yapmaya karar verdim ve tekrar üniversite okumaya başladım. Geçen hafta derslerin ilk haftası olduğu için, hocalar da genel olarak öğrencilerle sohbet etmeyi, tanışmayı tercih etmişti. Dersin hocası, 'Neler yapıyorsunuz okul dışında?' diye sorduğunda sınıfın ortalama yüzde 80'i bir yerde (bu genelde kafe) çalıştığını söyledi. Diğer çalışmayanlar da ders programı netleşince programlarına göre iş bulup çalışacağını anlattı.
Ben ilk üniversitemi 2008-2012 yılları arasında okudum. O zamanlar aramızda çok fazla çalışan arkadaş yoktu. Çalışanlar genelde okulunu uzatmak zorunda kalanlardı. Ama şimdi gençlerin büyük bir kısmı belki de hayatlarının en güzel dönemlerini ekonomik sıkıntıları, geçim derdini düşünerek ve bu yüzden de bir işte çalışarak geçirmek zorunda kalıyor.
Kendi ayaklarının üzerinde durmanın ötesinde bir şey sınıftaki arkadaşlarımın çalışmak zorunda kalması. Öğrencilerin yoğun olduğu Bağlar bölgesinde bir artı bir evlerin kirasının 3 bin liradan aşağı olmadığı bir dönemde, gençler aromalı kahve içip, dünyayı gezme hayali kuramıyor maalesef. Gençler kiramı nasıl öderim, bu kış doğal gaz faturamı nasıl öderim diye kara kara düşünüyor.
Artık Türkiye'de şehir dışında üniversite okumak/okutmak gerçekten çok maliyetli bir şey olmaya başladı. Asgari ücretle geçinen bir aile değil İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropoller; Anadolu'da bir şehirde bile çocuğunu okutamaz hale geldi. Bundan sonrası herkes için zor ama düzelebilir, ayağa kalkabiliriz. Bunun için sihirli bir değneğe ihtiyacımız yok, aklıselim düşünmeye ihtiyacımız var.