Aradığınız kişiye ulaşmak, sorduğunuz sorunun cevabını almak, alabilmek gazeteci için de vatandaş için de çok önemli. Özellikle yerel yönetimler açısından değerlendirdiğimizde birçok kentte halk günü yapıldığını hatırlıyorum. Haftanın bir günü belirlenir ve belediye başkanı ile o şehirde yaşayan vatandaşlar rutin olarak bir araya gelirdi. Vatandaş sorununu anlatır, belediye başkanı da sorumluluk alanı içindeyse çözmeye çalışırdı. Milletvekilleri için de geçerlidir bu. Her ne kadar kimisi şehre uğramıyor kimisi de mecliste sus pus oturuyor olsa da sahada olan da var olmayan da. Anlayacağınız vatandaş için oy verdiği kişiye ulaşmak büyük önem taşıyor.
Ulaşmak, ulaşabilmek işte bu noktada devreye giriyor. Vatandaş verdiği oyun peşine düşmek açısından siyasilerin, bunu parti ayırt etmeksizin hem yerel yönetimler hem de milletvekilleri ve parti yöneticileri için söylüyorum, kendisini muhatap alıp almadığını, sorununa çözüm bulma gayreti var mı yok mu görmek, bilmek istiyor. Çünkü bu bir vatandaşlık görevi de aynı zamanda.
Peki ya ulaşamayan vatandaş ne yapacak? Bu noktada devreye biz gazeteciler giriyoruz. Kamuoyunu bilgilendirmek adına siyasilere, yöneticilere sorular soruyoruz. Kimine cevap alıyoruz kimine de alamıyoruz.
Ekonomik sıkıntılar, geçim derdi artık meslek ayırt etmeksizin herkesin birinci gündemi haline gelmiş durumda. Daha önceki seçimlerde alışkanlıklar ağır basar, herkes sorgusuz sualsin oyunu verir geçerdi. Fakat bu seçimde ezberler, rutinler bozulabilir. Önceki seçimlerde sandığa gitmeden önce sorulmayan sorular bu kez arka arkaya sorulabilir anlayacağınız.
Özetle, seçime aylar kala vatandaşın kafasında deli sorular vardır elbet ama ben bir gazeteci olarak şunu soruyorum siyasetçilere: Neredesiniz? Hemen yanı başımızda mısınız yoksa Kaf Dağı'nda mı? Ulaşabildiklerimizden misiniz, ulaşamadıklarımızdan mısınız? Hangisisiniz siz?