Hayvan deyip geçmeyin. Hayvanların da bir dünyası, bizi şaşırtan özellikleri vardır.

Tavşan hızlıdır, kaplumbağa da yavaş.

Ne yapsın?

Ama “ağır abi”dir.

Bazen trafikte rastlarız, karşıdan karşıya geçer şehirler arası yolda.

Ağır ağır…

Bizim sert frenimize, öfkemize aldırmaz; başını çevirip bakmadan, yol senindi benimdi tartışmasına girmeden yoluna devam eder gururlu, mağrur.

İnsan olsa yolumuzu kesen?

Karşılıklı küfürleşmeler, restleşmeler…

Yol senin benim kavgası…

Geçtiğimiz yıllarda iki maganda, hamile bir kadının kullandığı arabanın üzerine çıkıp tepinmişti, trafikteki yol kavgasında.

Bu ne ki?

Bu yüzden birbirini öldüresiye dövenler, cinayet işleyenler…

Hele bir de o kargaşanın arasında size trafik kuralları dersi verenler…

“Bu ne işareti? Sola dönülmez işareti. Bu durumda yüzde yüz ben haklıyım!”

***

Ayı güçlü…

Kurt zeki…

Tilki?

Kurnaz.

Zeka mı, kurnazlık mı?

Bana soracak olursanız…

***

Aslan hastalanmış.

“Halkımı toplayın, veda konuşması yapacağım,” demiş.

Kral çağırır da gitmemek olur mu?

Ormandaki bütün hayvanlar kralın çağrısına koşmuş.

Biri hariç.

Tilki…

Tilki gitmemiş.

Kurt bu fırsatı kaçırır mı?

Aslana yaklaşıp fısıldamış:

“Sayın kralım, tilkinin yaptığını görüyorsunuz değil mi? Hastasınız diye sizi hiçe sayıyor. Tenezzül edip huzurunuza gelmiyor.”

Aslan kükremiş:

“Bulup getirin tilkiyi huzuruma, boğacağım onu.”

O sırada çalıların arasından tilki gözükmüş.

“Kralım! Kralım!”

Aslanın yanına sokulup kulağına fısıldamış:

“Sayın kralım, hastalığınızın çaresini aramak için diyar diyar dolaştım. Ünlü hekimlerle görüştüm. O yüzden çağrınıza geç kaldım.”

Aslanın ilgisini çekmiş bu.

“Bir çare bulabildin mi?” demiş.

“Buldum kralım,” demiş tilki. Aslanın kulağına fısıldamış:

“Hekimler, tez tarafından, kaynar kazanda pişirilecek kurt eti yemenizi salık verdiler.”

Aslan kükremiş,

“Yakalayıp kaynar kazanda pişirin kurdu!”

***

Ama işte tilkinin de dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı.

Kurnazlıkla da tilkilikle de bir ilgimiz yok ama…

Ama işte biz de dönüp dolaşıp gazete köşesine geri döndük.

Yeniden yazmaya başladık.

Oysa iki yıl kadar önce, Yazı İşleri Müdürü’nü arayıp;

“Bir daha yazı yazmayacağım!” demiştim.

Fakat…

Başka ne yapabilirim ki?

Çaresiz yazmaya devam edeceğim.

Yeniden, merhaba dediğimiz bu yazıyı Nefî’nin rubaisiyle bitirelim.

“Yâ Rab dilimi sehv ü hatâdan sakla

Endîşemi tezvîr ü riyâdan sakla

Basdım reh-i vâdî-i rübâîye kadem

Ta’n-ı hâr-ı nâdân-ı dü-pâdan sakla”