Sular İdaresine gidiyoruz, Öyküm’le.
Yeni ofisine taşındı Öyküm.
Eski ofisinin suyunu kapattıracağız, yeni ofisininkini açtıracağız.
Yani?
Yani işte…
Dijital dünyada…
Angarya…
Git gel işler.
Oysa masa başında, çay kahve içerken, cep telefonunun ekranına parmaklarının ucuyla yapacağın hafif dokunuşlarla yapılabilmeli bu işler.
Bu arada, beni teknoloji karşıtı zannedenler için yazıyorum, görüyorsunuz işte teknoloji karşıtı falan değilim.
Tersine, teknolojinin hayatın her alanında kullanılması gerektiğini yazıyorum.
Kendim de teknolojiyi kullanmaya çalışıyorum.
Bizim Üstat gibi yazılarımı hala daktiloda yazmıyorum yani.
Bilgisayarda…
Hatta çoğu yazıyı cep telefonunda yazıyorum.
Benim tepkim sadece, sosyal medyanın insanları gerçek dışı, bambaşka alemlere sürüklemesine…
İnsan ilişkilerini zedelemesine…
Neyse boş verelim bunları.
Bunlar sosyologların işi.
Biz yazıya devam edelim.
Sular İdaresi, arka sokaklarda kalmış eski, köhne bir binada.
Arabayla oralara girmek, o hengamenin içinde dat dat korna çalarak ilerlemeye çalışmak…
Park yeri bulmak…
Onun için, hadi yürüyerek gidelim, dedik.
Dedik ama…
Sokaklar izbe, dere tepe…
Sonra, insanın içini karartan eski yapılar…
Yıllar öncesinin kültürünü taşıyan, ne ararsan bulabileceğin, ucuz ıvır zıvır satan dükkanlar…
Gürültü patırtı!
Öyküm,
“Nereye geldik biz, buralar nere?” dedi.
“Buralar böyle!” dedim.
Hızlandık biraz.
Sol yanımızda da bir mahalle kahvesi.
İki adam oturuyor kapının önünde.
Ellerinin boşluğundan.
Çay içiyorlar…
Adamlardan biri çayı rakı içer gibi içiyor, bardağı kafasına dike dike…
Adamlardaki keyfe bak, dedim.
Biz koştur oraya koştur buraya…
İçimizdeki kaygıyla…
Bürokrasiyi bilirsiniz…
Saatlerce sıra beklersiniz.
Sıranız gelince, sıram geçecek korkusuyla koşturarak…
Biraz da telaşla gidersiniz, memurun önüne.
Memur, olmaz, dedi mi olmaz işiniz.
Nihayet bizimki de öyle oldu.
Sıra numarası aldık.
Yüzden fazla kişi var önümüzde.
İki saate yakın bekledik.
Sonra memur, su kartını önündeki cihaza taktı.
“Sayaç su kartını okumamış,” dedi.
“Eee? Ne olacak şimdi?”
“Sayaç sökülecek. Tamire gidecek. Gelecek. Sonra siz geri geleceksiniz.”
Görüyorsunuz işte!
Teknolojinin sınır tanımadığı dijital dünyada kartlı, sayaçlı, arızalı, sökmeli, takmalı, memurlu, amirli, gitmeli, gelmeli…
Bıktırıcı bir dünya!