Geçen haftaki yazımda Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madeninde yaşanan kazadan bahsetmiştim.

Yazımda madencilik sektöründe işçi güvenliği ve çevre korumanın öncelikli olması ve eğitim ve iş güvenliği önlemlerinin titizlikle uygulanması gerektiğine vurgu yapmıştım. Gerçekten de bugüne kadar yaptığımız yanlışlardan dersler çıkararak, madencilik faaliyetlerinde iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerin öncelik verilmesi, çevresel risklerin azaltılması için daha sıkı önlemler alınması ve kriz yönetimi hızlı ve etkili bir şekilde sağlanması oldukça kritik konulardır. Türkiye'deki madencilik sektöründe güvenlik standartları güçlendirilmeli ve sürdürülebilir uygulamalar teşvik edilmelidir. Gelecek nesillerin benzer trajedilerle karşılaşmaması için iş birliği, bilinçlendirme ve sürdürülebilir uygulamalar önemlidir. Artık zaman, başarısızlıklarımızdan ders alma zamanıdır.

İnsanlar da sıklıkla kendi potansiyellerinin sınırlarını aşamayacaklarına inanarak kendilerini sınırlarlar. Bu inanç, genellikle geçmiş deneyimlerden veya toplumsal normlardan kaynaklanır. Ancak, gerçek şu ki, insanlar genellikle düşündüklerinden daha fazlasını başarabilirler. Başarısızlık korkusu veya önceki deneyimlerin etkisi altında kalarak, gerçek potansiyellerini ortaya çıkarmakta zorlanabilirler. Oysa ki cesaret etmenin, denemekten ve öğrenmekten asla vazgeçmemenin önemini çok büyüktür. Kendi sınırlayıcı inançlarımızı aşmaya çabalamalı ve kararlılıkla başarmaya çalışmaya devam etmeliyiz. Başarısızlık, sadece daha güçlü ve daha bilge bir şekilde ilerlememiz için bir öğrenme fırsatıdır.

Başarısız olduğumuz şeylerde sonrasında da aynı şeyleri yaparak, başarıya ulaşmak mümkün değildir. Bu yüzden, hayatta karşılaştığımız her engel veya zorlukla yüzleşirken, başarısızlıklardan dersler çıkararak, kendi potansiyelimizi aşmak için çaba göstermekte kararlı olmalıyız. Yoksa tıpkı birazdan aktaracağım anekdottaki gibi kendi çizdiğimiz sınırların içinde esir olarak kalırız.

Bir adam birkaç filin yanından geçerken aniden durdu. Kafası karışmıştı, çünkü bu devasa yaratıklar sadece ön ayaklarına bağlı küçük bir iple tutuluyordu. Zincir yok, kafes yoktu. Filler her an bu engelden kurtulabilirlerdi, ama nedense kurtulmamışlardı.

Adam yakınlarında olan bir eğitmene,

“Nasıl oluyor da bu kocaman canlılar, o küçücük iple orada kalıyor ve ipten kurtulmaya çalışmıyorlar?”

diye sordu. Eğitmen,

"Çok küçüklüklerinden itibaren onları bu aynı iple bağlarız ve o yaşta bu yeterli olur. Büyüdükçe ipin onları hala tutabileceğine inanıyorlar ve bu nedenle asla kurtulmaya çalışmıyorlar."

Filler gibi, kaçımız bir şeyi daha önce yapmadığımız için yapamayacağımız inancıyla yaşıyoruz? Başarısızlık öğrenmenin bir parçasıdır ve hayatta denemekten asla vazgeçmemeliyiz. Ama biz bunu ülke olarak genellikle yapamıyoruz. Kendi çizdiğimiz sınırlarda, kendi belirlediğimiz ve değiştiremediğimiz doğru zannettiğimiz yanlışlarımızı tekrar ediyoruz. Başarısızlıklarımızdan dersler çıkarmıyoruz. İşte bunu çok sık yaptığımız alanlardan birisi de madencilik faaliyetleri.

İş sağlığı güvenliği, afet risklerinin minimize edilmesi, çevre koruma gibi alanlarda ülke olarak gelişmiş ülkelerin çok gerisindeyiz. Kısa gün karlılığını maksimize etmeye çalışarak yaptığımız tüm faaliyetler iş sağlığı güvenliği, afet risklerinin minimize edilmesi, çevre koruma gibi konularda bizi gerilere götürüyor. Bu yaklaşım biçimi de kısa dönemde karlılığı artırsa da orta ve uzun dönemde çok yüksek düzeyde can ve mal kayıplarına neden oluyor. Bu durum, sadece ekonomik boyutuyla bakıldığında bile tam tabiriyle çok pahalıya patlıyor. Artık millet olarak zihinsel bir dönüşüme ihtiyacımız var. Kendi potansiyelimizin ötesine geçebileceğimizin, başarısızlıklardan ders almanın ve cesurca adım atmanın önemini fark etmeliyiz.

Sadece ekonomik karlılık ve büyümenin sağlanması ve sürdürülebilir olması için bile iş sağlığı güvenliği, afet risklerinin minimize edilmesi, çevre koruma gibi konuları önceliklendirmemiz gerekiyor. Kısa vadede sağlamaya çalıştığımız kar maksimizasyonu kaygısıyla hiçbir şey sağlamadığımızın farkına varmalıyız. Bu fikir küçüklükten itibaren ayağımıza bağlanmış küçük bir ip gibi. Kendimizi bu ipin esaretinden bir an önce kurtarmazsak, ülke olarak kalkınmamızın da mümkün olamayacağı gerçeğini kabul etmeliyiz. Fillerin hala bağlı oldukları küçük iplerden kurtulamayacaklarına inanmaları gibi, bizler de ülke olarak önceki deneyimlerin etkisi altında kalarak, gerçek potansiyellimizi ortaya çıkaramıyor ve coğrafi ve demografik üstünlüklerimize rağmen ne yazık ki kalkınamıyoruz.

İş sağlığı güvenliği, afet risklerinin minimize edilmesi, çevre koruma gibi kritik alanlarda gelişmiş ülkelerden geride kaldığımız acı bir gerçek. Kısa vadeli kar hırsıyla, uzun vadeli felaketlere davetiye çıkarıyoruz. Kısa vadeli kazançlar uğruna sürdürdüğümüz bu yol, bizi felakete sürüklüyor. Bu yaklaşım nedeniyle, sadece ekonomik olarak değil, aynı zamanda insan ve çevre açısından da ağır bedeller ödüyoruz.

Artık gerçek potansiyelimizin farkına varmalı, başarısızlıklardan ders çıkarmalı ve cesurca adımlar atmalıyız. Kalkınma hedeflerimizi gerçekleştirmek için iş sağlığı güvenliği, afet risklerinin minimize edilmesi ve çevre korumayı öncelik haline getirmeliyiz. Daha da geç olmadan, küçüklükten beri ayağımıza bağlı olan bu ipin esaretinden kurtulmanın vakti geldi. Ülke olarak kendi potansiyelimizin ötesine geçebileceğimize inanmalı ve sürdürülebilir kalkınma yolunda yeni bir sayfa açmalıyız.