Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun 29 Ocak 2024 tarihinde yayınladığı “Gelir Dağılımı İstatistikleri, 2023” araştırması, kamuoyunda ve özellikle sosyal medyada genişçe yer buldu.

Devletin resmi istatistik organı olan TÜİK’in gelir dağılımına ilişkin araştırmasının bulguları, Türkiye’nin sosyoekonomik yapısını izlemek açısından oldukça çarpıcı bulguları içeriyor.

            TÜİK’in açıkladığı verilerinin özeti; ülkenin en üst gelir grubunda yer alanlar, elde edilen toplam gelirden aslan payını alıyor!

            Alt gelir gruplarında yer alanlar ise, değer üretimine en yoğun şekilde katılmalarına rağmen, sarf ettikleri emek gücünün karşılığını alamıyor!

            Farklı gelir grupları arasındaki bölüşüm sorunu, kapitalist toplumların temel özellikleri arasında yer alıyor. Ancak Türkiye’de son yıllarda gruplar arasındaki eşitsiz ilişkilerin daha da derinleştiği TÜİK rakamlarına bile yansıyor.

            Tabloda TÜİK tarafından hazırlanan gelir dağılımı istatistikleri yer alıyor. Bu tabloya göre ülkenin en düşük gelire sahip olan yüzde 20’lik kısmı, toplam gelirin sadece yüzde 5,9’unu alırken; ikinci yüzde 20’lik dilimde yer alanlar yüzde 9,8’ini, üçüncü yüzde 20’lik dilimde yer alanlar yüzde 14’ünü, dördüncü yüzde 20’lik dilimde yer alanlar yüzde 20,5’ini ve en üst yüzde 20’lik dilimde yer alanlar yüzde 49,8’ini elde ediyor. Rakamlardan açıkça görülüyor ki ülke içerisinde üst gelir dilimleri arasına yükseldikçe toplam gelirden alınan pay da büyük bir hızla artıyor. Ya da tam tersi…

            Örnekle anlatacak olursak; toplam 100 kişinin yaşadığı bir toplumda, 100 TL’lik bir milli gelir olduğunu varsayalım. Tabloya göre bu 100 kişilik toplum içerisinde en zengin durumda olan 20 kişi toplam gelirin yarısını elde ediyor. Yüksek gelir gruplarından alt gelir gruplarına doğru gidildikçe, elde edilen gelir gitgide azalıyor ve en yoksul durumdaki 20 kişi sadece 5,9 TL’lik geliri kendi içinde paylaşarak yaşamını devam ettirmek zorunda kalıyor.

Tablodan çıkarılacak bir diğer sonuç da gelir dağılımındaki dengenin, her geçen yıl düşük gelir grupları aleyhine işlemesidir. En düşük gelir grubundakilerin toplam gelirden aldığı pay her geçen yıl düşme eğilimindeyken, en yüksek gelir grubundakiler toplam gelirden her geçen yıl daha fazla pay alıyorlar.

Türkiye’deki gelir dağılımı adaletsizliğinin ulaştığı boyutu, ülkenin Gini katsayısı üzerinden açıklamak da mümkün. Bir ekonomideki gelir dağılımını açıklamada kullanılan iktisadi bir endeks olan Gini katsayısı, iktisatçı Max Otto Lorenz tarafından türetilen ve “Lorenz eğrisi” ismini taşıyan eğrilere dayanır. Bu eğriler, toplam nüfus ile milli gelir arasındaki ilişkiyi açıklar. Nüfusu yüzde 20’lik dilimlerden oluşan gelir gruplarına ayıran Lorenz, bu grupların toplam milli gelirden aldıkları payları koordinat düzleminde birleştirerek bir eğri oluşturur. Gini katsayısı ise bu eğrilerin sayılarla ifade edilmesini sağlayan bir endekstir. Gini katsayısı 0 ile 1 arasında bir değere sahiptir ve 1’e yaklaştıkça ülkede gelir dağılımı adaletsizliğinin arttığı sonucuna varılır. Ülkede gelir dağılımı adaletinin –diğer bir ifadeyle sosyal adaletin- sağlanması için amaçlanan ise Gini katsayısının sıfıra yaklaşmasıdır.

TÜİK tarafından açıklanan rakamlara göre Türkiye ekonomisinde Gini katsayısı 2023 yılı itibariyle 0,43 seviyesindedir. Hükümet tarafından yapılan sosyal transferler hariç tutulduğunda ise bu katsayısının 0,52’ye ulaştığı görülüyor. Ülke ekonomisindeki Gini katsayısı, 2014 yılında 0,39 iken sosyal transferler hariç tutulduğunda bu katsayı 0,44 idi. Tüm bu rakamların işaret ettiği nokta ise çıplak gözle görülebiliyor: Türkiye’de gelir dağılımı adaleti gitgide bozuluyor!

OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) üyesi ülkeler arasında Gini katsayısı en yüksek ülkeler Kosta Rika, Şili ve Meksika ile birlikte Türkiye! Yani gelir dağılımı adaletsizliğinin en yüksek olduğu OECD ülkelerinden birisiyiz. Gini katsayısı 0,20 ile 0,27 arasında değişen Slovakya, Slovenya, Çekya, İzlanda, Finlandiya, Norveç, Belçika ve İsveç gibi ülkeler ise gelir dağılımı adaletinin en fazla sağlanabildiği ülkeler…

Gelir dağılımı adaletinin en fazla sağlandığı ülkelerin ortak özelliği ise, bu ülkelerde çalışanların sendikal örgütlenme oranlarının ve toplu iş sözleşmesi kapsamının görece daha yüksek olması! Örneğin sendikalaşma oranı Finlandiya ve İsveç’te yüzde 65, Norveç’te yüzde 50 civarında… Teşmil (yayma) gibi uygulamalar sayesinde bu ülkelerdeki toplu iş sözleşmesi kapsamı ise yüzde 80’in üzerindedir.

Türkiye’deki sendikalaşma oranı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın dün açıkladığı verilere göre sadece yüzde 15,22 seviyesinde. Toplu iş sözleşmesi kapsamı ise bu rakamın daha da altında kalıyor. Kamu sektöründe toplu iş sözleşmesi kapsamı görece daha yüksek olmasına karşın, özel sektörde toplu iş sözleşmesi kapsamında yer alanların sayısı toplam çalışanların sadece yüzde 8’i düzeyinde!

İşte bu tablo, gelir dağılımı adaletsizliğiyle yakından ilgili. Bir toplumda örgütlenme oranı ne kadar düşükse orada gelirin paylaşımındaki adaletsizlik de o denli fazla oluyor… Dolayısıyla kamu/özel fark etmeksizin sendikal mücadelenin geliştirilmesi, gelir dağılımı adaletine daha fazla yaklaşmak açısından anahtar bir role sahip!