Tarih, sessiz kadınlarla doludur. Çünkü onların sesi, çoğu zaman kayda geçmemiştir. Ama bazen öyle kadınlar çıkar ki, sesi yalnızca zamana değil, insanlığın vicdanına da kazınır.
Clara Zetkin, bu kadınlardan biridir. Onun varlığı bir isimden ibaret değil; bir fikir, bir duruş, bir çağrıdır.
Clara Zetkin, Kadınların fikir beyan etmesi hoş görülmeyen, iş gücüne katılsa bile emeği görünmeyen, oy hakkı tanınmayan bir karanlığın ortasında kendi sesini yükseltti. Üstelik sadece “kadınlar için” değil; işçiler, ezilenler, yoksun bırakılmışlar için de konuştu. Çünkü o biliyordu: Kadının özgürlüğü, insanlığın kurtuluşudur.
Sınıfsız bir dünya, eşit bir yarın
Zetkin, yalnızca kadınların seçme ve seçilme hakkı için savaşmadı. Onun mücadelesi, çok daha derin bir dünya görüşünün içindeydi: Marksizm.
O, eşitliğin yalnızca cinsiyet temelli değil; sınıfsal bir mesele olduğunu savundu.
“Kadın hareketi ile sosyalist hareket, birbirinden ayrılamaz,” diyordu. Çünkü o, özgür bir kadının ancak özgür bir toplum içinde var olabileceğine inanıyordu. Kadını evin dört duvarına hapsetmenin, emeğini ucuza satın almanın, sesini bastırmanın bir sistem meselesi olduğunu gösterdi .
Onun gözünde kadın, yalnızca anne ya da eş değil; bir birey, bir emekçi, bir devrimciydi.
8 Mart: Yalnızca bir gün değil, bir isyanın yankısıydı
Bugün 8 Mart olarak bildiğimiz Dünya Kadınlar Günü'nü dünyaya öneren kişidir Clara Zetkin. Ancak bu gün, yalnızca çiçekler verilen, kutlamalar yapılan bir gün değildir onun gözünde. Aksine, bu tarih bir mücadelenin, işçi kadınların çığlığının, baskıya karşı direnişin simgesidir.
Ve biz bugün, 8 Mart’ı kutlarken, aslında onun bize emanet ettiği düşünsel mirasa da sahip çıkıyoruz. Çünkü Zetkin’e göre özgürlük, yalnızca bir hak değil, bir sorumluluktu. Sadece istemekle değil, direnmekle, mücadeleyle kazanılan bir değerdi.
Güzel bir hayat, yalnızca estetikle değil; adaletle kurulur
Zetkin, güzelliği yalnızca dışsal bir süs olarak görmezdi. Onun için gerçek güzellik; düşünen, üreten, direnen bir kadının gözlerinde parlayan ışıktı. Bu yüzden onun düşüncelerinde estetik, ahlaki bir meseleye dönüşür. İnsan, kendi yaşamına estetik katmak istiyorsa, önce onu onurlu ve eşit bir yaşam haline getirmelidir.
Ve ne zaman ki bir kadın korkusuzca fikir beyan edebiliyorsa, ne zaman ki emeğiyle dünyayı şekillendirebiliyorsa; işte o zaman hayat güzelleşir. O zaman, yalnızca ekmek değil, gül de mümkün olur.
Bugüne fısıldayan bir ses
Clara Zetkin’in sesi, bir döneme ait bir tarihsel figürden çok daha fazlasıdır. Onun sözleri, bugün hâlâ günceldir. Hâlâ iş yerlerinde eşitsizlik varsa, hâlâ kadınlar sokakta korkuyla yürüyorsa, hâlâ annelik kutsanırken bireyliği bastırılıyorsa,
Onunla birlikte yürümek gerek. Çünkü yalnızca geçmişe saygı değil, geleceğe umut borçluyuz.
Bir gün gelecek; kadınlar ne kendilerini ispatlamak zorunda kalacak, ne de haklarını dile getirmek. Çünkü o gün, Clara Zetkin’in rüyası gerçek olacak. Ama o gün gelene kadar, o rüyayı her gün yeniden görmeliyiz.
“Bir kadın özgürse, insanlık özgürdür. Çünkü zinciri kıran ilk halka, tüm halkaları sarsar.”