İklim değişikliğinin en belirgin sonuçlarından biri, aşırı hava olaylarının artmasıdır. Aşırı yağışlar, nehir taşkınları, kıyı bölgelerinde su baskınları ve ani seller, küresel çapta birçok bölgeyi etkilemektedir.
Yıllık yağış miktarındaki düzensizlikler, kimi bölgelerde uzun süreli kuraklık yaratırken, bazı bölgelerde aşırı yağış nedeniyle sel felaketlerine yol açmaktadır. Bu durum, hem ekonomik kayıpları artırmakta hem de doğal ekosistemlere ciddi zararlar vermektedir. Artan sel riski, yerel yönetimlerin altyapı kapasitelerini aşarak halk sağlığı, tarım ve su yönetimini tehdit etmektedir.
Şehirleşmenin hızla artması, yüzey sularının doğal akışını bozarak suyun şehir içinde hızla birikmesine neden olmakta, ayrıca, betonlaşmış şehir yapıları suyun doğal süzülmesini ve toprağa karışmasını engelleyerek sel riskini daha da artırmaktadır. Sel riski sadece bir çevre sorunu değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik bir krizdir. Bu noktada, doğa temelli yaklaşımlar (Nature-Based Solutions- NBS),, ekosistemleri restore ederek ve suyu doğal döngüsüne geri kazandırarak sel riskini azaltma potansiyeline sahiptir.
Önümüzdeki ayların artık sonbahar olduğu ve yağışların bu dönemde artacağı düşünülür, geçtiğimiz yıllardaki giderek artan sel felaketleri de göz önüne alınırsa, doğa temelli yaklaşımlar, bu zorluklarla başa çıkmada kritik bir rol oynayabilir. Bu yaklaşımlar, doğanın kendi düzenini bozmadan, ekosistemlerin sağladığı hizmetleri kullanarak sel risklerini azaltmayı hedeflemektedir. Gelecek yıllarda karşılaşmamız muhtemel olan sel felaketlerine karşı doğa temelli çözümler, insan merkezli müdahalelere kıyasla çok daha etkin ve sürdürülebilir sonuçlar verebilir.
Doğa temelli çözümler, doğrudan mühendislik projeleri yerine, ekosistemlerin kendi iç mekanizmalarını kullanarak çevresel sorunları çözmeyi amaçlar. Örneğin, doğal taşkın yataklarının restore edilmesi, suyun daha geniş alanlara yayılmasını sağlayarak taşkınların şiddetini azaltır. Böylece, suyun hapsedildiği dar alanlarda birikme ve baskı yaratma riski azalır. Bu yöntemler, doğanın suyu doğal döngüsüne bırakmasına imkân tanırken, aynı zamanda şehirler için de büyük faydalar sağlar. Bu yöntemlerden biri olan Doğal Taşkın Yataklarının Restorasyonu, nehirlerin ve akarsuların doğal taşkın alanlarına yayılmasına izin veren çözümlerdir. Bu çözümler, suyun büyük bir alana yayılmasını sağlayarak, selin etkisini azaltır ve suyun doğal yollarla toprağa süzülmesine olanak tanır. Bu yöntem, insan yapımı barajlar ve kanallar gibi sert mühendislik çözümlerine kıyasla daha az maliyetli ve sürdürülebilir bir alternatiftir.
Bir diğer doğa temelli yaklaşım olan yeşil altyapı kullanımı, şehir içindeki yeşil alanlar yardımıyla, suyun emilmesini sağlayarak sel baskınlarını azaltma ilkesine dayanır. Parklar, yeşil çatılar ve bitkisel süzgeç sistemleri, yağmur suyunun daha yavaş bir şekilde toprağa geçmesine olanak tanır. Bu tür uygulamalar, betonlaşmış şehirlerde suyun toprakla buluşmasını sağlar ve yeraltı sularının yeniden dolmasına katkıda bulunur. Ayrıca, yeşil altyapılar, çevresel faydalarının yanı sıra, şehirlere estetik ve rekreasyonel katkılar da sunar.
Bir diğer doğa temelli yaklaşım çözümü olan tutma havzaları ve su depolama sistemleri tutma havzaları, fazla suyun geçici olarak depolanmasına olanak tanır. Bu yöntem, özellikle şehirlerde yüzey akışını yavaşlatarak ani sel baskınlarını önler. Tutma havzaları, büyük yağışlar sırasında suyu kontrol altına alarak şehrin diğer bölgelerine zarar vermesini engeller. Aynı zamanda, bu su depoları, kurak dönemlerde kullanılmak üzere bir su kaynağı olarak da hizmet eder.
Kıyı alanlarında doğa temelli çözümler, kıyı bölgelerinde iklim değişikliğiyle artan deniz seviyesi ve aşırı hava olaylarından etkilenmesine karşı kullanılması gereken çözümlerdir. Kıyı erozyonunu önlemek ve su baskınlarına karşı korunmak için, kıyı ekosistemlerini geri kazandırmak ve doğal bariyerler oluşturmak gerekmektedir. Mangrov ormanları, deniz bitkileri ve kıyı çayırları gibi bitkisel yapılar, suyun gücünü azaltarak dalga enerjisini emebilir ve kıyıları koruyabilir.
Doğa temelli çözümlerin başarısının önemli bir parçası da toplumsal katılımdır. Toplumun, doğal süreçlere olan inancı ve desteği, bu tür projelerin sürdürülebilirliğini artırmaktadır. Yerel halkın bilinçlendirilmesi ve projelere dahil edilmesi, uzun vadede projelerin etkinliğini artırabilir. Ayrıca, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve akademik kurumlar arasında iş birliği sağlanarak, doğa temelli çözümler daha geniş çapta uygulanabilir.
Doğa temelli yaklaşımlar, gelecekteki sel risklerini azaltmanın yanı sıra ekosistemleri koruma, biyoçeşitliliği artırma ve su kaynaklarını sürdürülebilir bir şekilde yönetme açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Betonlaşmış altyapılar ve sert mühendislik çözümleri, doğanın dengesiyle uyumsuz bir şekilde çalışırken, doğa temelli çözümler, bu dengeyi koruyarak uzun vadeli çözümler sunar. Doğanın bize sunduğu hizmetlerden faydalanarak, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini hafifletebilir ve daha dirençli şehirler inşa edebiliriz.
Bu nedenle, yerel yönetimlerin, doğa temelli yaklaşımları benimseyerek şehir planlamalarını bu doğrultuda şekillendirmeleri, sadece çevresel sorunları çözmekle kalmaz, aynı zamanda daha sağlıklı ve güvenli bir gelecek sağlar. Doğaya uyumlu çözümler, şehirlerimizin sel gibi afetlere karşı daha dayanıklı olmasının anahtarıdır.
Doğa temelli çözümler, şehirleri ve toplulukları aşırı hava olaylarına karşı daha dirençli hale getiren sürdürülebilir stratejiler olarak giderek daha fazla ilgi görmektedir. Dünyanın dört bir yanındaki projeler, doğa temelli yaklaşımları kullanarak sel risklerini azaltmak, ekosistemleri korumak ve sürdürülebilir su yönetimi sağlamak amacıyla başarılı uygulamalar gerçekleştirmiştir. Bu örnekler, doğa temelli çözümlerin hem çevresel hem de toplumsal faydalar sunduğunu gösteriyor. Bu örneklerin özellikle depreme hazırlık için kentsel dönüşüm sürecinde olan ve Kahramanmaraş Deprem sonrası yeniden yapılandırma uygulamaları olan illerimiz için ilham kaynağı olması gerekmektedir. Afete hazırlık bütün afetleri kapsaması gereken bütüncül bir yaklaşımdır. Aksi takdirde yağmurdan kaçarken fırtınaya yakalanmamak mümkün değildir. Doğa temelli çözümler sadece sel için değil, depreme ve diğer afet türlerine de hazırlık lı olmak için pek çok fırsat sunmaktadır. Doğayla uyumlu projelerle daha sürdürülebilir ve dirençli bir gelecek mümkün olabilir. Dünyanın dört bir yanındaki çağdaş örnekler kadar, Anadolu topraklarında atalarımızın yaptıkları da bizim için bu konuda çok iyi bir rehber niteliğindedir.