Her insanın kendi hikayesi vardır. Hiçbir zaman önyargılı olmamak gerekir zira gerçekler bizi şaşırtabilir.

Önyargılarımız ve bilgi sahibi olmadan kabul ettiğimiz düşünceler, gerçekler hakkında yanlış sonuçlara yol açabilir. İnsanların yaşadığı deneyimler ve hikayeleri, dışarıdan göründüğü gibi olmayabilir. Bu nedenle, empati ve anlayışla yaklaşmak her zaman önemlidir. Herkesin kendi yolculuğu ve kendi yolculuk hikayesi vardır ve bu hikayeleri öğrenmek, birbirimizi daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir. Önyargılardan kaçınarak, gerçekleri öğrenmek için çaba göstermek ve farkındalık sahibi olmadan hüküm vermemek önemlidir.

Gerçekleri öğrenmek ve bilgilenmek yaşamın en zorlu durumlarında bile umudun ve beklenmedik mucizelerin var olabileceğini gösterir. Ön yargılarımızı ve ilk izlenimlerimizi bir kenara bırakarak, insanlara ve yaşamın kendisine daha geniş bir perspektiften bakmak, gerçek anlamda anlayış ve bağlılık getirebilir. Her insanın hayatında potansiyel bir mucize saklı olabilir ve bu mucizeler, genellikle beklenmedik yerlerden gelir. Tıpkı birazdan aktaracağım yolculuk hikayesinde olduğu gibi.

Bir baba, on beş, on altılı yaşlarda olan oğluyla birlikte trenle seyahat ediyormuş. Çocuğun babasıyla olan konuşmaları, karşılarında oturan genç çiftin dikkatini çekmiş.

"Baba, şu ağaçlara bak, geriye doğru gidiyorlar!"

Çocuğun bu gibi konuşmaları çifte merak uyandırmış ve genç çift çocuğun tepkilerini hayretle takip etmeye başlamış.

"Baba, bak! Kıyıdaki ağaçlar bize doğru koşuyor gibi!"

Çift, çocuğun söyledikleri karşısında şaşkınlıkları artırırken, bu kez çocuk babasına yine seslenmiş:

" Baba, şu nehre bak, su geriye doğru akıyor gibi görünüyor. Nasıl oluyor da bu kadar büyük bir su sürekli akıyor?"

Genç çift, çocuğun davranışlarını büyük bir şaşkınlıkla izlemeye devam ederken, çocuğun tepkileri karşısında babanın yüzündeki tebessüm giderek artıyormuş.

Çocuk, yine güçlü bir şekilde haykırmış:

Baba bak! Bulutlar bizimle koşuyor!"

Çift sonunda dayanamayarak, adama seslenmiş:

"Neden oğlunu iyi bir doktora götürmüyorsun?"

Baba gülümsemiş ve cevap vermiş...

"Yaptım ve hastaneden yeni dönüyoruz, oğlum doğuştan kördü ve geçirdiği operasyon sonrası görüşüne kavuştu."

Depremler, toplumlar için ciddi tehditler oluşturabilir ve insanların yaşamlarını, sahip olduklarını, yaşam alanlarını tehlikeye atabilir. Ancak, deprem konusunda bilinçli ve hazırlıklı bir toplum, bu tür doğal afetlerle başa çıkmak için daha iyi donanımlı olabilir. Bu bilinç, sadece deprem riski altındaki bölgelerde yaşayanlar için değil, aynı zamanda deprem riski düşük bölgelerde yaşayanlar için de önemlidir, çünkü depremler her zaman beklenmedik olabilir.

Bilinçsizliğimizin ve bilgisizliğimizin deprem konusunda nasıl yanlış sonuçlara yol açabileceğini düşünelim. Bir toplumda deprem farkındalığının ve hazırlıklılığının artırılması, önyargıları ve yanlış kabulleri azaltabilir.  Ayrıca, depreme nerede ve ne zaman yakalanacağımızı bilmemiz mümkün olmadığına göre ülkemizdeki herkesin deprem riski altında olduğunu kabul ederek, deprem hazırlığına yönelik eğitim ve bilgilendirme çalışmalarının tüm topluma ulaşmasını sağlamak da önemlidir.

Bu hikaye, insanların dışarıdan göründüğü gibi olmadığını ve bilgi sahibi olmadan önyargılarla hareket etmemek gerektiğini vurguluyor. Deprem konusunda da aynı durum geçerlidir; bir toplumun deprem farkındalığı ve hazırlıklılığı, herkesin güvenliğini ve refahını artırabilir.

Geçen hafta Türk Japon Vakfı tarafından Türkiye genelindeki ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite öğrencilerine yönelik olarak düzenlenmiş olan Afet Risk Azaltma Proje Yarışması ödül törenine katıldım. Yarışmada çocuklarımıza ve gençlerimize yönelik olarak afetlere karşı dirençli bir ülke olmanın önemine vurgu yapılarak, alt ve üst yapıların fiziksel olarak dayanıklı hale getirilmesinin yanı sıra engelli bireyler de dahil olmak üzere toplumun her kesiminin afet tehlike ve riskleri konusunda farkındalığının artırılması gerekliliği vurgulanmaktaydı. Türkiye gibi bir deprem ülkesi olan Japonya’nın depremler karşısındaki başarısının arkasındaki en temel faktörlerden biri belki de küçük yaşlardan itibaren afetler konusunda bilgi ve deneyim sahibi olunması gerekliliğinin farkındalığına sahip olmalarıdır.

Her insanın hayatında potansiyel bir mucize saklı olabilir ve bu mucizeler genellikle beklenmedik yerlerden gelir. Tıpkı engelli olduğu düşünülen bir çocuğun aslında doğuştan kör olması ve sonradan görme yetisine kavuşması gibi. Ön yargılarımızı ve ilk izlenimlerimizi bir kenara bırakarak, insanlara ve yaşamın kendisine daha geniş bir perspektiften bakmak, gerçek anlamda anlayış ve farkındalık getirebilir. Depremler gibi doğal afetler karşısında da bilinçli ve hazırlıklı olmak hayat kurtarıcıdır. Türkiye gibi deprem riski yüksek bir ülkede yaşayan herkesin, afet farkındalığı ve hazırlıklılığı konusunda bilgi sahibi olması önemlidir. Bu bilinçli yaklaşım, toplumun her kesimini kapsayarak, daha güvenli ve dirençli bir toplum ve bir ülke olma yolunda önemli bir adımdır. Depremlere karşı daha dirençli olmak için yapmamız gereken temel şey farkındalık sağlayarak toplumun gözünü açmak olmalıdır. Bu konuda ülkemize sağladıkları katkı nedeniyle Türk Japon Vakfına teşekkürü borç biliyor, herkese iyi haftalar diliyorum.